AŞK BELKİ DE BELA ARAMAK DEĞİLDİR
- Ayşe PELİKLİ
- 19 Tem
- 4 dakikada okunur

İki insan birbirine neden aşık olur? Bazı aşklar biterken bazıları neden bitmez? Aşk meselesine çoğu filozof Freudyen bir noktadan yaklaşıyor ve tüm deneyimi soyun devamı içgüdüsüne indirgiyor. Sadece aşkı değil, tüm cinsel deneyimleri buraya indirgiyorlar. Sadece insan soyu tükenmesin diye birbirimizi seviyor olabilir miyiz? Bence o kadar basit değil.
Evet, evrimsel biyolojiye göre canlıların temel amacı genetik materyalini aktarmak. Dawkins de bizi biz yapan şeyin genlerimizin kendini kopyalama isteği olduğunu söylüyor. Ama bu gizli görevi bir kenara bırakırsak modern insan olarak, kendi yaşamına odaklanmış insan olarak bizim neslimiz neden aşık olur? Ben bunun cevabını Doğu felsefesinde buluyorum. Batı felsefesi akla, Doğu felsefesi kalbe daha yakın geliyor. Aklımın ikna olmadığına kalbim inanmıyor, kalbimin inanmadığına aklım ikna olmuyor. Bu sebeple iki felsefeyi birden incelemeyi seviyorum. Aynı konu hakkında Doğu’nun ve Batı’nın neler söylediğini duymak istiyorum.
Doğu felsefesinde kundalini denilen bir kavram var. Cinsel enerjiyi tanımlıyor. Kundalini, Sanskritçe “kıvrılmış” demek. Çünkü bu enerji, kuyruksokumunda çöreklenmiş bir yılan figürüyle sembolize ediliyor. Nitekim kuyruksokumu da semavi dinlerde yeniden diriliş için kullanılacak tohum, Doğu felsefesinde ise kök çakranın bulunduğu yer olarak tanımlanıyor. Yani yaşamın başlangıcı. Yaşamın başlangıç noktasında uyumakta olan bu yılan uyandığında cinsel enerji aktifleşiyor. Cinsel enerji aktifleştiğinde ise bu yılanın uyanışa geçmesi kolaylaşıyor. Yani aralarında çift taraflı bir etkileşim var. Peki cinsel enerji uyanınca ne oluyor?
Cinsel enerji uyanınca sadece cinsellik yaşamıyoruz. Kundalininin cinsel enerjiden kastı, potansiyelini aşabilen yaşam enerjisi. Kundalini çöreklendiği yerden kalkıp taç çakrayı aştığında kişi kendini gerçekleştirmiş oluyor. Anadolu tasavvufundaki kemale ermek gibi düşünebilirsiniz. Burada farklı olarak cinselliğin nefsani (oyalayıcı ve zararlı) bir şey olduğu düşünülmez, evlilikteki cinsel yaşantılar hizmet ve rahmet kalıplarından ibaret sayılmaz ve kişinin libidosunu tamamen ulvî kanallara aktarması beklenmez. Çünkü kadın ve erkek birlikte hareket ettiğinde kundalininin uyanması kolaylaşır.
Her insanda omurga boyunca dizilmiş 7 çakra bulunur. Bunlar dünyevi ve uhrevi çakralar olarak ikiye ayrılır. Kök çakra, cinsel çakra ve mide çakrası bedeni; boğaz çakrası, üçüncü göz çakra ve taç çakra ruhu besler. Tam ortadaki kalp çakrası ise ikisinin arasında bir geçiş kapısıdır. Bu çakralar aynı zamanda dişil ve eril olarak da ikiye ayrılır. Kök çakra, mide çakrası ve boğaz çakrası eril; cinsel çakra, kalp çakrası ve üçüncü göz çakra dişildir. Taç çakra ise ilahi kanala açılan kapı olduğu için cinsiyetsizdir. Kundaliniyi erkek ve kadın işbirliğiyle uyandırmak, herkesin kendi çakrasına ait görevlerini yerine getirmesiyle mümkün olur.
Kök çakrası sağlıklı çalışan bir erkek, kadına yaşam güvencesi sunar. O erkeğin yanında hayatta kalabileceğinden, barınıp beslenebileceğinden ve korunacağından emin olduğunda kadının cinsel çakrası daha sağlıklı çalışmaya başlar. Cinsel çakrası sağlıklı çalışan bir kadın erkeğe zevk sunar. Erkek, o kadının yanında hayatını keyif, huzur ve neşe içinde geçireceğinden emin olursa mide çakrası daha sağlıklı çalışmaya başlar. Mide çakrası sağlıklı çalışan bir erkek kadına hayatta kalmanın ötesinde bir “yaşam” sunar. O erkeğin yanında hedefli bir şekilde ihtiyaçlar piramidinde ilerleyebileceğinden, aile kurabileceğinden, çocuklarını da sağlıkla büyütebileceğinden emin olursa kadının kalp çakrası daha sağlıklı çalışmaya başlar. Kalp çakrası sağlıklı çalışan kadın erkeğe sevgi sunar. İşte gerçek sevgi, anca bu noktada ortaya çıkıyor. O kadından gerçek, yumuşak ve kuşatıcı sevgiyi aldığından emin olan erkeğin boğaz çakrası daha sağlıklı çalışmaya başlar. Boğaz çakrası sağlıklı çalışan erkek, kadınının ve kurdukları ailenin haklarını savunur, kararlarını verir ve dürüst davranır. Nihayet evin direği haline gelir. O erkekle aralarında söylenemeyecek bir şey kalmadığından, kendini dilediği gibi ifade edebileceğinden emin olan kadının üçüncü göz çakrası daha sağlıklı çalışmaya başlar. Üçüncü göz çakrası sağlıklı çalışan kadın, erkeğe sezgileriyle yol gösterir. Akla odaklı erkeğin göremediği tehlike ve fırsatları kalbiyle görerek onu yönlendirir. Gösterdiği bu yol, ikisini birden taç çakraya ulaştırır.
Her bir çakradan geçerken biraz daha açılmış olan kundalini, kök çakradaki çöreklenmiş halinin tam zıttı şeklini alır ve üzerinde hiçbir kıvrım/düğüm kalmaz. Bir kadın ve bir erkeğin birbirilerine aktardıkları enerjiler, ikisinin hayatındaki düğümleri çözer ve yaşamın anlamını kavramalarına yardımcı olur. Potansiyellerini keşfeder ve birlikte tamamlanırlar. İşte bitemeyen değil, bitmeyen aşklar bu çiftlere aittir. Çiftlerin bu enerjileri birbirlerine aktarabilmeleri için önce o enerjiye kendilerinin sahip olması gerekir. Yani kendi hayatının güvenliğinden emin olmayan bir erkek, kök çakrasını sağlıklı çalıştıramayacağı için bu yolculuğu başlatamaz. Erkekten aldığı güvenceyle kendi ruhunu hafifletememiş, önce kendi hazzına odaklanmayan bir kadın erkeğe zevk veremez. Dolayısıyla bu yolculuğu bir hizmet değil, bir iş birliği yolculuğu olarak kabul etmemiz ve üzerimize düşen ürünü önce kendi içimizde ürettikten sonra partnerimize sunmamız gerekir. Zira sahip olmadığımız bir şeyi paylaşamayız. Bize yetmeyen bir şeyi veremeyiz.
Freud da cinsel enerjiyi sadece fiziksel birliktelik için kullanılan bir arzu olarak tanımlamaz. Onun eros tanımında da hayatta kalma güdüsü ve hayatı anlamlandırma ve sevme ihtiyacı mevcuttur. Keza Jung da kundaliniyi bilinç ile bilinçaltını birbirine bağlayan bir köprü ve egoyu aşıp bütünlüğe yaklaşmayı sağlayan bir araç olarak görür. Tamam, eş seçimlerimizi soyumuzu sağlıklı ve dengeli tutmak üzere çalışan iç güdülerimiz belirliyor olabilir. Eş seçimini de zaten soyu devam ettirmek için gerçekleştiriyor olabiliriz ama içimizdeki tek güdü soyu devam ettirmek olsaydı biz de ortalama 1 milyon yıl ömür biçilen varlığımızı diğer memeliler gibi beslenip üreyerek ve hayatta kalmaya çalışarak geçirirdik. Hoş, temelde aynı şeyi yapıyoruz ama bence biz belamızı bulmak için değil, belki aradığımızı bile fark etmediğimiz anlamı bulmak için aşık oluyoruz.
コメント